#2016TravelDiaries
Yollarda geçen dolu dolu bir yıl.
2016 bitmeden nerelere gitmiş ve neler çekmişim derlemek istedim.
Aslında tam bir Türkiye turu olmuş diyebilirim.
Günü birlik gidilen şehirler, koşturmacalı yapmadan dönmeyelimler, bir şehire aşık olup geri dönmek istemeler..
Şimdi hepsi uzun bir fotoroman.
2017’de daha uzun rotalarla görüşmek üzere…
1) Viyana / Avusturya
2 ) Antalya
3 ) Bodrum
4 ) Bolu
5 ) Çanakkale / Behramkale
6 ) Dalyan / Muğla

7 ) Gaziantep
8 ) Kapadokya / Nevşehir
9 ) Karadeniz / Rize, Trabzon
10 ) Kırklareli
11 ) Karasu / Sakarya
12 ) Şirince / Selçuk
13 ) Tuz Gölü / Aksaray
Seyahat Notları / Budapeşte – Macaristan
Doğu’nun Paris’i derler Budapeşte için. Benim Paris’ten çok daha fazla sevdiğim şehir.
Tuna’nın ikiye böldüğü, herkesi kendine bağlayan şehir.
Budapeşte’nin benim için anlamı büyük çünkü; ilk ülke sınırlarını aştığım yerdi. Üniversiteyi bitirirken kendimi Avrupa turu ile ödüllendirdim. Yine dört kişilik bir grup olarak başladık tura.
Pegasus Havayolları’nın ilk Budapeşte uçuşunu gerçekleştirdiği dönemde aldık biletleri, hem de 105 tl gibi çok uygun bir fiyata. Yaklaşık bir buçuk saat süren uçuşun ardından nihayet Budapeşte semaları..
Bilmeyen yoktur Tuna nehri, şehri Buda ve Peşte olarak ikiye bölüyor. Konaklama için Budavar Hostel’ı tecih ettik. Hostel olarak geçse de aslında ev kiralanıyor. Dört kişinin konaklayabileceği, temizlik malzemelerinden tutun mutfak malzemelerine kadar evde her şey mevcut. Oldukça da temiz. 3 gece için kişi başı toplam 23€ idi. Zaten Budapeşte fiyat açısından diğer Avrupa şehirlerinden çok daha uygun bir şehir.
Matthias Church ve Buda Castle’ın tam ortasında çok sakin bir sokaktaydı kaldığımız yer. 2 dakikada Mathias Church’a gidebiliyorsunuz. İlk gün eşyaları bırakıp etrafı dolaşmaya çıktık ve nasıl bir şansa sahip isem tabi ki yağmur yağdı ve sırılsıklam oldum !
Bana göre Matthias Church Budapeşte’nin en etkileyici yerlerinden birisi, özellikle akşam saatlerinde. Gündüz fazla kalabalık olduğu için keyfini çıkaramayabilir yalnızca gezip geçebilme durumunda kalabilirsiniz.
Akşam ise tüm Budapeşte ayaklarınızın altında, içeceğinizi alıp sakin ve huzurlu bir akşam istiyorsanız en ideal değerlendirme olacaktır. Tüm bu güzel manzaranın tadını Fisherman’s Bastion’da çıkarabilirsiniz. Burası sanki kumdan kale görüntüsü ile herkesin kalbinde yer ediyor. Uzun yıllar balıkçılar loncası olarak kullanılmış. Kesinlikle akşam saatlerinde de gidilmeli ve hafif esen Budapeşte havasının keyfi çıkarılmalı.
Fisherman’s Bastion’ın sunduğu en güzel manzaralardan birisi tabi ki Parlamento Binası, Orszaghaz.
Parlamento Binası’na öğle saatlerinde gidecek olursanız Macar askerlerinin nöbet değişimlerini izleyebilme fırsatınız olacaktır.
Parlamento Binası’na gittiğimizde Asya Türklerinin festivaline denk gelmiştik. Geleneksel kıyafetler ve danslar eşliğinde bir eğlence ile karşılaştık. Buraya bir de hatıra fotoğrafı bırakalım o halde 🙂
Parlamento Binası’nın ardından Budapeşte’de en sık ziyaret edilen yerlerden birisi olan Szent István Bazilika’sına geçebilirsiniz, tabi ki yürüyerek. Bu sayede şehrin yapısını inceleme fırsatı bulabilir ve tarihi binaların keyfini çıkarabilirsiniz. Hepsi birbirinden eski bir çok yapı ile karşılaşmanız olası.
Szent István Bazilika’sına giriş ücretsiz ancak, bazilikanın yukarısına çıkmak isterseniz 900Huf yani yaklaşık 10tl gibi bir ücret ödemeniz gerekiyor.
Çoğu kişinin de bildiği gibi Macaristan, Çek Cumhuriyeti gibi Doğu Avrupa ülkelerinin en yaygın yemeği “Goulash”. Biraz araştırınca da gulaşın aslında bizim yemeklerimizden biri olduğunu öğreniyoruz. Savaş dönemlerinde en çok kullanılan sebze patatesmiş. O yüzden Doğu Avrupa ülkelerinin çoğu yemeklerinde patates bulmanız mümkün. Bana sorarsanız gulaş, evde ananelerimizin, annelerimizin yaptığı etli patates yemeği. Yapılışı farklılık gösterebiliyor, patatesin yanında et, havuç ve erişte ile de yapılabiliyormuş.
Goulash için Vaci Utca’nın aşağı taraflarında bir çok restaurant mevcut. Biz Magyar İzek Magyar Haza adlı bir restaurantı tercih etmiştik ancak, üzülerek çok memnun kaldığımızı söyleyemeyeceğim. Genel olarak fiyatı 2,000huf civarlarında.
Vaci Utca ( Utca macarca sokak demek ) Budapeşte’nin ünlü bir alışveriş sokağı. Bir çok mağazayı bulabilirsiniz. Alışveriş için uygun şehirlerden birisi. Budapeşte seyahatim sanırım güzel bir zamana denk gelmiş olacak ki Vaci Utca’nın girişinde ki meydanda Macar yemekleri, hediyelik eşya satan standlar mevcuttu. Ağustos ayının ilk haftasına denk getirirseniz bu sokak festivalinin keyfini sizde çıkarabilirsiniz.
Budapeşte’de görmeden dönmemeniz gereken bir diğer yer ise Opera Binası, Magyar Allami Operahaz. Benim gittiğim sene 130. yaşını kutlayan bu harika yapı içerisinde inanılamayacak bir tarihi barındırıyor ve dünyanın en görkemli 3. opera binalarından biri olarak gösteriliyor. İlk olarak Kraliyet Opera Binası olarak kullanılmış. Kraliyet ailesi locası bulunuyor ve bu loca heykeller ile süslenmiş. Opera Binası’nı gezmek isterseniz malesef her saatte mümkün değil. 15:00-16:00 saatleri arasında bir saatlik gruplar halinde turlar yapılıyor. Rehber eşliğinde Opera Binası’nın tarihi anlatılıyor. Öğrenci iseniz kişi başı 2,000huf, yetişkin 3,000huf ödeyerek bu turlara katılabilirsiniz.
Budapeşte için olmazsa olmazlardan birisi Sziget Festivali ancak tarihlerimiz uymadığı için katılma fırsatımız olamadı. Sziget Festivali’nin yapıldığı adanın dışında bilinen bir ada daha var, o da Margit Island.
Margit Island yürüyerek biraz uzak kalabiliyor ancak, yürümeyi sevenler için bir sıkıntı olacağını düşünmüyorum. Macarların “Bringóhintó” adını verdikleri bisikletler ve küçük pedallı arabalar mevcut. 30dk aralıklar ile kiralama yapabiliyorsunuz, fiyatı 1.500huf. Yaz aylarında Budapeşte planlarınız var ise kesinlikle bu adaya gitmelisiniz. Yürüyüş ve koşu parkuru, havuzlar, su oyunları aklınıza gelebilecek bir çok etkinlik mevcut.
Ve Budapeşte diyince akla ilk önce gelen nadide yapı Chain Bridge. Tuna Nehri’nin böldüğü bu şehirde Buda ve Peşte tarafını eskiden dubalar ile yapılmış bir köprü birleştirirmiş. 1820 yılında yapımına başlanan köprü 1849 yılında açılmış ancak, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlar tarafından bombalanan köprünün geriye yalnızca kuleleri kalmış. Daha sonra yenilenen köprü 1949 yılından bu yana kullanımda.
Buda tarafında kaldığımız için her gün Peşte tarafına yürüyerek gidip geldik. Evet kulağa biraz zor gelebilir ama yaz aylarında yapılabilecek en güzel aktivite, yürümek. Her seferinde gideceğiniz yolu değiştirirseniz Budapeşte’nin o etkileyici büyüsünü hissedebilirsiniz. Ağustos ayında gitmeme rağmen yağmurlu bir hava ile karşılaşmıştım. Sanırım bu şehrin en etkiliyici yanı yağmurla birlikte keşfedebilmek. Fisherman’s Bastion tarafında konakladığımız için gece saatlerinde içeceklerimizi alıp hafif yağmur kokusu ile Budapeşte’ye hayran kalarak bir sonraki şehre doğru yol aldık.
Tüm fotoğraflar için >>> 
Seyahat Notları / Viyana – Avusturya
Beyaz ve sarının harmanlandığı şehir Viyana..
Geride bıraktığımız 2015’in yorgunluğunu atmak için Şubat ayının son günlerinde, bize göre havanın daha fazla soğuk olacağını göze alarak kendime bir Viyana tatili hediye ettim.
Bir şehri tanımanın en güzel yolunun o şehrin sokaklarını yürüyerek keşfetmek olduğuna inanırım. Belli başlı müzeler dışında ara sokaklar, arka bahçeler daha çok ilgimi çeker. Bir turist gibi değil de yerlisi gibi davranmalı diye düşünüyorum.
2016 sezonuna daha dinç, yenilenmiş devam edebilmek için tüm sokaklarını arşınladığım Viyana’dan ufacık notlar ama bir çok güzel fotoğraf paylaşacağım.
Pegasus Havayolları ile yaptığımız rahat bir uçuşun ardından havaalanında bir Türk taksici ile karşılaştık. Normalde havaalanından şehre ulaşımın bir kaç yolu var. Yerel trenler ile ulaşım yaklaşık 8-10€ arası değişiyor. 4 kişi olduğumuz için 32€ trene vermek yerine kişi başı 9€ vererek taksi ile kaldığımız Meinenger Downtown Hotel Sissi’ye vardık. Kesinlikle tercih edeceğiniz otellerin başında gelmeli. 5 günlük kişi başı 60€’ya en uygun olabilecek şekilde konaklamanızı gerçekleştirebiliyorsunuz.
İlk gün Viyana’da hava 14 dereceydi. Malesef ki sıcaklık etkisi bizim alıştığımız gibi değil. Başta spor ayakkabılarımı giyip dışarı çıksam da geri dönüp direk botlarımı ve termal içliklerimi giymek zorunda kaldım. Bizim için 4-5 derecelik bir etkisi vardı diyebilirim. Daha sonra başladım sokakları arşınlamaya.
Viyana’da 5 gün boyunca neler yapmalı ?
Alışverişin gerekli olmadığını düşünüyorum Türkiye’de çok daha uyguna bulabileceğiniz şeyler euro bazında daha pahalı oluyor burada. Ancak mağazalarıyla ünlü caddeleri Graben ve Stephanplatz Caddesi’ne uğramadan dönmeyin tabi ki.
Akşam yemeği için genellikle yerli halkın tercih ettiği ve turistler tarafından çok bilinmeyen bir yer olan L’osteria Italian Restaurant’ı tercih edebilirsiniz. İtiraf etmeliyim Italya’da böyle güzel pizza yememiştim.
Bir diğeri de Viyana’nın en ünlü yemeği olarak bilinen Schnitzel ve tabi ki bir çok kişinin önerdiği Figlmüller. Unutmayın, rezervasyonsuz giderseniz en az yarım saat sıra beklemeniz gerekebilir. Schnitzel fiyatı 12,50€ , ünlü patates salatasından da yemek isterseniz o da 5€ civarında.
Sırada tabi ki tatlılar var. Hotel Sacher’e gidip Viyana’dan yemeden dönmeyeceğiniz bir tat, Sacher ve Coffee Melange. Sacher 6€ ve Melange 5€ civarı.
İlk günü biraz hızlı geçirdiğimiz için en son Hotel Sacher’de cam kenarında yağmur eşliğinde günün yorgunluğunu attık.
Hotel Sacher tam da Viyana Opera Binası’nın yanında ( Staatsoper ). 23-26 Şubat tarihlerinde Romeo ve Juliet oynanıyordu. 2 ay öncesinden bile biletler tükenmişti. Standing Area olarak satılan biletlerde ise 2 gün boyunca sırada beklememize rağmen şansızlığımızdan bir türlü sıra bize gelmedi ve giremedik. O yüzden eğer bilet alacaksanız aylar öncesinden alın ve Standing Area için kesinlikle en az 2 saat öncesinden sıraya girin.
Unutmadan ! Viyana’ya özgü bir diğer tatlı da Demel’de yemeniz gereken Apfelstrudel.
Avusturyalı sanatçı Friedensreich Hundertwasser tasarladığı Hundertwasser Haus ve Kunst Haus, renkli yapıları ile diğer tüm evlerden daha farklı bir şekilde kendilerini belli ediyorlar.
Hundertwasser Haus’un karşısında bir pasaj var. Bir çok hediyelik eşya mağazası mevcut. Birinci Bölge’de ki Stephanplatz ve Graben caddelerinden daha uygun. Tam pasajın ortasında yine bir Türk abimiz ile tanıştık ve bize melange ısmarlayıp Viyana hakkında ufak tefek bilgiler verdi. Sizlere de aktarmakta fayda var Viyana’da ki tüm çeşmelerden su içebilirsiniz. Çünkü Avusturya’da arıtılmış su kullanılıyormuş. Hem de saat 20:00’de tüm marketler kapandığı için su bulma sıkıntısı çekmemiş olursunuz.
Çok okuyan mı bilir çok gezen mi sorusuna da okuyarak gezen cevabını veriyorum öyleyse !
Kahve için de tekrar teşekkürler..
Bu değişik evleri de gördükten sonra sırada Viyana’nın en önemli saraylarından biri Belvedere Sarayı..
Aşağı ve Yukarı Belvedere diye ayırmışlar. Her ikisini de gezmek isterseniz 20€ ödüyorsunuz. Avusturyalı ünlü sanatçı Gustav Klimt’in eserlerine oldukça yer verilmiş. Eserlerin fotoğraflarını çekmek kesinlikle yasak. Her odada en az 3 kişi bekliyor ve anında uyarı alıyorsunuz.
II. Dünya Savaşı’nda Avusturya’nın Barış Antlaşması’nı Yukarı Belvedere Sarayı’nda imzaladığı anlatılıyor.
Belvedere’e nasıl gidilir diye düşünüyorsanız benim için cevap basit, yürüyerek.. Günlük çıkaracağınız rota ile birden fazla yeri yürüyerek arka arkaya gezebilirsiniz. Uyarmakta fayda var Belvedere’e gitmek biraz uzun sürebiliyor. Gün sonuna bıraktığımızdan ve sarayın bahçesinin fotoğraflarını da çekmek istediğimden baya bir hızlı gezmek zorunda kaldık ki bu da yaklaşık 2 saat demek..
Paris’e gittiğimde nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde Shakespeare & Company’e gitmeyi unutmuştum ! Paris’te ki gibi olmasa da bir Shakespeare & Co. Viyana’da da bulunuyormuş. Şehirde ingilizce kitap bulunabilen nadir kitapçılardan birisi. Kendime minik bir ödül olarak Jane Austen’ın bir kitabını aldım. Değmeyin keyfime !
Kaldığımız yerden yürümeye devam edip ve birbirinden güzel sokakların içinden geçtik.
Ardından Judenplatz.. Burası Yahudi Meydanı olarak geçiyor. Ortaçağda Viyana Musevi Cemaati’nin yer aldığı bölgeymiş. Meydanın ortasında kütüphaneye benzeyen küp biçiminde betonarme bir anıt bulunuyor.
Yeni bir şehire gideceksem kesinlikle o şehir ile ilgili aklımda çekmem gereken fotoğrafları planlarım. Bunlardan birisi de St. Stephan Cathedral’iydi. Viyana’ya gelmeden önce gördüğüm bir çok fotoğrafçının galerilerinde bu katedralin tepesinden çekilmiş bir kare mevcuttu. Sırf bu fotoğrafı çekebilmek için tam 343 merdiven çıktığımı göz ardı etmek istemem.
Bir de ufak bilgi; St. Stephan Cathedral’inin çanları Osmanlı’nın kullandığı toplar eritilerek yapılmış.
Viyana’da bir diğer görülmesi ve en az yarım gün ayırılması gereken bir yer de Schloß Schönbrunn
Schönbrunn Sarayı, hanedanın yazlık sarayı olarak kullanılırmış. Kraliçe Elisabeth, yani Sisi’nin en sevdiği saraylardan biri olduğu söyleniyor. Ben sarayın içerisine girmeyi tercih etmedim çünkü harikulade bahçeleri mevcut. Schönbrunn Sarayı’nda en çok ilgimi çeken Palmenhaus oldu. İçerisinde tüm iklim çiçeklerini bulunduran botanik bir bahçe. Hem dışı hem de içi bakmaya doyulmayacak derecede güzel. Giriş 4€, bir de Wüstenhaus olarak geçen Çöl Evi mevcut. Her ikisine de girmek istediğiniz de giriş 7,5€ oluyor.
Beni Viyana’ya hem gitmeden önce hem de gittiğimde heyecanlandıran en özel yerlerden birisi Avusturya Ulusal Kütüphanesi’ydi, Österreichische Nationalbibliothek. İçerisinde vakit geçirmeye, tüm o kitaplara bakmaya doyamadım desem yeridir. Giriş 7€, tadını çıkarın.
Viyana’yı neden şubat ayında tercih etmelisiniz asıl size onu söyleyeyim. Tabi ki Wiener Eistraum !
Türkçeye Viyana Buz Rüyası olarak çevrilen bu festival tam olarak bir rüya. Ocak ayının sonlarında başlıyor ve Mart ayının ilk haftalarına kadar devam ediyor. Rathausplatz olarak adlandırılan Belediye Binası’nın önüne kurulan 8 metrekarelik bir buz pateni pisti düşünün. Aynı zamanda buz pistinin dışında kurulmuş ufak ufak standlar.. Buz pateni yapmadan önce bir süre atmosferin tadını çıkartıyorsunuz ve ardından sizde paten kaymaya başlıyorsunuz.
Viyana gezinizi kesinlikle cumartesi gününe denk getirmeli ve Naschmarkt’ı görmeden dönmemelisiniz. Bir çok yemek, kıyafet, hediyelik eşya standlarının kurulduğu bir pazar. En sonunda ise bit pazarı bulunuyor. Fiyatları tabi ki bize göre daha yüksek ancak sizde kendinize benim gibi minik hatıralıklar alabilirsiniz. Mesela ben çok eski bir Avusturya Rozeti ile bir de pul satın aldım. Seyahat kutumda çok güzel yer alacaklar.
Viyana aslında çoğu giden kişinin de söylediği gibi küçük bir şehir ancak gezilecek o kadar fazla yer mevcut ki bana 5 gün bile yetmedi. Gitmek istediğim ama gitmeye fırsat bulamadığım daha bir çok yer mevcut. Asıl Avusturya’ya gitme nedenim Hallstatt olsa da yine bir yurtdışı gezimde gidemeden geri dönmek durumunda kaldım. Yine yine bir sonrakine saklıyorum.
Tüm fotoğrafların devamını günlük instagram hesabım olan instagram.com/gizemtoker adresinden paylaşmaya devam edeceğim.